
Bilim insanları, her insanın içinde işleyen biyolojik saatin yaşam süresi ve sağlık üzerinde kritik rol oynadığını ortaya koydu. Uyku, beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının bu saate göre düzenlenmesi, daha uzun ve enerjik bir yaşamın kapısını aralıyor.
İç saat yaşam süresini doğrudan etkiliyor
Oxford Üniversitesi’nde yapılan yeni araştırmalar, biyolojik saatin yalnızca uyku düzeniyle değil, hücrelerin enerji üretimi, bağışıklık sistemi, hormon salgısı ve hatta ruh sağlığıyla yakından ilişkili olduğunu ortaya koydu. Uzmanlara göre bu saatin düzenli çalışması, vücudun iç dengesini koruyarak yaşlanmayı yavaşlatıyor ve kronik hastalık riskini azaltıyor.
Yanlış alışkanlıklar biyolojik dengeyi bozuyor
Araştırmacılar, özellikle gece geç saatlerde yemek yemek, düzensiz uyumak ya da sürekli değişen vardiyalı işlerde çalışmanın biyolojik saati olumsuz etkilediğini belirtiyor. Bu durum, kalp-damar rahatsızlıklarından obeziteye, bağışıklık zayıflığından depresyona kadar pek çok soruna yol açabiliyor.
Teknoloji iç saati ölçmeyi kolaylaştırıyor
Geliştirilen biyosensörler ve mobil uygulamalar sayesinde artık kişilerin biyolojik ritimlerini takip etmesi mümkün hale geldi. Bu cihazlar, kalp atış hızından uyku evrelerine kadar birçok veriyi analiz ederek, kişinin hangi saatlerde daha verimli çalıştığını ya da hangi zaman diliminde dinlenmeye ihtiyaç duyduğunu gösterebiliyor. Böylece bireyler günlük programlarını kendi iç saatlerine uyumlu hale getirerek yaşam kalitesini artırabiliyor.
Uzmanlardan öneriler
Uyku bilimcileri, her gün aynı saatlerde uyuyup uyanmanın biyolojik saat için en önemli adım olduğunu söylüyor. Beslenme uzmanları ise kahvaltının erken saatlerde, akşam yemeğinin ise en geç 20.00’de yenilmesi gerektiğini vurguluyor. Spor hekimleri ise en verimli egzersiz saatlerinin sabah erken saatler ile öğleden sonra 16.00–18.00 aralığı olduğuna dikkat çekiyor.